Enerji üretimi ve depolanması konusu,
günlük yaşantımızda kullandığımız elektronik gereçlerin (cep telefonu,
bilgisayar vb.) hayatımızda kapladığı yer ile birlikte düşünüldüğünde kişisel
ihtiyaçlarımız bağlamında modern insanın önemli meşguliyetlerinden biridir.
Günümüz insanı üretilen enerjiyi, mümkün olduğunca küçük bataryalarda ve yüksek
kapasitelerde sunulmasını istemektedir. Bu isteğin karşılanabilmesi için
araştırma merkezleri ve firmalar yüksek ar-ge bütçeleri ile çalışmalarını sürdürse
de halen istenilen seviyelere gelinememektedir.
Ağırlık ve büyüklük kriterleri
birlikte düşünüldüğünde sağlanabilen en yüksek enerji şimdilik lityum-iyon
bataryalar ile sağlanmaktadır. Modern dünyanın yüksek enerji beklentilerini
karşılamak üzere çalışmalarına devam eden Massachusetts Teknoloji Enstitüsü,
ABD ordu araştırma laboratuvarları ve yüksek ar-ge bütçeli şirketlerin ilgili
birimlerince yapılan çalışmalar, yaklaşık 10 yıl içerisinde yeni bir enerji
teknolojisine geçeceğimizin habercisi niteliğindedir. Bu yeni teknolojinin adı ‘lityum hava pili’dir. Nam-ı diğer nefes alan pil...
Lityum iyon pillerde devrenin tamamlanabilmesi için gerekli olan katot
malzemenin yeni teknolojide yerini oksijene yani havaya bırakması, mevcut
depolanabilen enerji miktarının 10 kata kadar çıkartarak yüksek enerji
kapasitesine olanak sağlayacak.
Bataryanın birim ağırlığında veya
hacminde depolayabileceği elektrik enerjisi miktarı olarak tanımlanan ‘Enerji Yoğunluğu’ lityum hava pillerinde çok yüksek
olup, neredeyse benzinin enerji yoğunluğuna eşdeğerdir.[1]
Bu da aslında teknolojinin bize ne kadar avantaj sağlayacağı hakkında ipuçları
veriyor.
Bu teknoloji birçok
alanda bize avantaj sağlayacağı gibi henüz yaygınlaşmakta olan elektrikli
otomobillerde kullanılması da söz konusudur. Elektrikli araçlardaki sınırlı pil ömrünün uzun mesafelerde handikap haline
gelmesi dünya çapındaki şirketleri harekete geçirdi ve ilk önemli adımı IBM
firması ‘Batarya 500’ projesiyle 2009 yılında atmıştır. Bu proje ile lityum hava pil teknolojisinin
en önemli amaçlarından birini gerçekleştirmiş oldu ve elektrikli araçlar daha
uzun mesafelerde yol katedebildiler. IBM firması
bu türlü büyük adımları atarken Türkiye’de de ASELSAN ile birçok alanda bu
teknolojiyi kullanmak üzere ortaklık kurmuştur.
Türkiye’de bilim ve teknoloji üreten hatırı sayılır
kurumların başında gelen TÜBİTAK’ta
da bu teknoloji ile ilgili çalışmalar yapılmakta olup kurumun başkanı Prof. Dr.
Arif Ergin konuyla ilgili şunları söylemiştir;
“Önümüzdeki 10 yıl içerisinde lityum-iyon
teknolojisinin devamı olarak öngörülen Lityum-Sülfür, Lityum-Hava, vb.
teknolojiler ile batarya kapasitelerinin 2-3 katına çıkacağı, bataryaların en
az yüzde 30 oranında hafifleyeceği ve maliyetlerin yarı yarıya düşeceği
öngörülmektedir. Bununla birlikte yerli elektrikli araç projesi ile ilgili
çalışmalar da yoğun bir şekilde devam etmektedir. Elektrikli araçlar için pil
ve batarya geliştirilmesine yönelik teknolojiler TÜBİTAK MAM Enerji Enstitüsü
bünyesinde çalışılmaktadır. Önümüzdeki 3-4 yıl içerisinde yerli elektrikli araç
için pil ve bataryasının ticari olarak geliştirilmesi de hedeflenmektedir.”[2]
Tüm bunlara rağmen belirtilmesi
gerekir ki, bu teknoloji ile
enerjiyi depolamada sıçrama yapılacağı her ne kadar teorik olarak ispatlansa da
pratikte istenilen seviyelere hala gelinebilmiş değildir. Hayatımız
içerisindeki enerjiye olan bağlılığımız düşünüldüğünde enerji teknolojisindeki
gelişmelere ne kadar muhtaç olduğumuz aşikardır. Gelişmelerin tamamı olumlu
yönde ilerlese dahi bu teknolojiyi satın alabilmemiz için henüz çok erken
olduğu ve en az 10 yılın geçmesi gerektiği unutulmamalıdır.
KAYNAKLAR
.png)
By
15:45

0 yorum